30 Ocak 2008 Çarşamba

"Türk Yılmaz"


Dışarı çıkmam gerek yayınlayacam.......Söz
Teşekkür Ederim...

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~

2009'da elektronik kimlik kartlarımız geliyor...


TÜBİTAK'ın üzerinde çalıştığı projeyle elektronik kimlik kartı uygulamasına 2009 yılında geçilecek.

Hastane önlerinde, devlet dairelerinde çok sık rastladığımız kuyruklar 2009 yılında sıradan görüntüler olmaktan çıkacak. Elektronik devlete geçiş çalışmaları kapsamında TÜBİTAK'ın hazırladığı kartla, vatandaşlık kartı, yani "elektronik kimlik sistemi"ne geçilecek.

Yeni sistemle her işlem için devlet dairelerine gitme devri de sona erecek. Birçok işlem internet vasıtasıyla yapılabilir şekilde düzenlenecek.

Yüzde yüz güvenli olacağı bildirilen kartın kesinlikle kopyalanamayacağı da ifade ediliyor. 2009 yılında başlayacak uygulama nedeniyle TÜBİTAK'ta yoğun bir çalışma sürdürülüyor.

Elektronik kart, öncelikle sağlık karnelerinin ve reçetelerin tarihe karışmasını sağlayacak.

Doktorlar hastaya vereceği ilacı "elektronik vatandaşlık kartı"nın üstüne işleyecek. Hasta, kartını alıp eczaneden ilacını alacak, Sigorta kurumu da parayı ödeyecek.

Şu an kullandığımız kimlik kartlarına göre güvenliği son derece artırılmış olan bu kartlar, devletin elektronik hizmet verdiği tüm kurumlarda kullanılabilecek. Vatandaşın yapması gereken tek işlem, kendini devlete elektronik olarak tanıtmak.

Kullanım önceliği sağlık alanına verilen kartın kısa sürede tüm kamu kuruluşlarında uygulamaya geçmesi bekleniyor.


Kaynak;

Işıl Sarıyüce / CNN TÜRK
Teşekkür Ederim...

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~

SARI ÖKÜZ

Ormanın birinde...Aslanlar toplanmış."Yahu" demişler, "Hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader... Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük... Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor; e balık yakalayacak halimiz de yok... N'aapsak?"Bir tanesi "En iyisi, öküzlere saldıralım" demiş, "iri yarı görünüyorlar ama, ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!"Olur mu? Olur.Hücum!Ama evdeki hesap çarşıya uymamış; öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer... Organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış.Aslanlar aç bilaç.N'aapsak, n'aapsak?"Tilkiye danışalım" demişler.Tilki "kolay" demiş, "beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..."Kabul etmişler.Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş, "saygıdeğer öküzler" demiş, "aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar... Ama şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o... Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü, kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın!"Öküz heyeti düşünmüş taşınmış, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla, verivemişler sarı öküzü...Aslanlar da afiyetle yemiş.Bir gün, iki gün...Tilki gene gelmiş."Bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz" demiş ve eklemiş: "Ama şu benekli öküz var ya, benekli öküz, o burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş, canları çekiyor, verin, kurtulun!"Öküz heyeti düşünmüş, "otlağın selameti için" teslim etmiş benekli öküzü.Üç gün, dört gün...Tilki gene gelmiş.Kuyruğu uzun olanı...Burnu beyaz olanı...Tombul olanı...Tek tek alıp, gitmiş.Otlak seyrelmiş.Aslanlar semirmiş.Bir gün... Tilki gelmemiş!Gerek kalmamış çünkü.Direkt aslan gelmiş."Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz, adamı hasta etmeyin" demiş.Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler, "keşke sarı öküzü vermeseydik" demiş ama, iş işten geçmiş.*
İşte böyle çocuklar...Öküzlük böyle bir şey.


"keşke türban üniversiteye siyasi simge olarak sokulurken sessiz kalmasaydık" derdik

o zaman daha anlamlı olurdu.

Bu hikayeyi şimdi İran ve Malezya'ya gönderelim, onlar daha iyi anlarlar.

Biz de onlar gibi yaşamadan anlamayacağız galiba.
Teşekkür Ederim...

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~

28 Ocak 2008 Pazartesi

TOROS TÜNELLERİ ve HACIKIRI KÖPRÜSÜ

TOROS TÜNELLERİ

Evet aslında bir zaman makinası olacak ve Bu toros tünellerin inşaatının zamanına bir yolculuk yapacağız ama araştırmak ve görmek belkide bizi o zamana götürecektir...

Ben bu tarihi araştırırken sanki o zamanı yaşadım..Ve şimdi Sizinle o zaman bir yolculuk yapalım ve yavaş yavaş zamanı geri alıyoruz..... 1880 yıllarında Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletlerin dünyada hükümdarlık kurdugu bir zamanda, demiryoluna verdikleri önem çok büyüktü. Çünkü devir sanayi devri devir sömürgecilik devriydi. Demiryolların yolcu taşımacılığından çok askeri ve ticari önemi vardı. Ve 20yy başlarında bütün Avrupa devletleri Petrolün önemini anlamaktaydı ve petrolü ellerine geçirmek için her türlü güçlerini kullanmaktaydılar. Bu ülkelerin pertol kaynaklarına sahip olması Almanya devletini cok zor durumda bırakacagını düşünmekteydi. Çünkü Almanya sömürgecilik ve pazar kapma yarışına ancak ve ancak 1870 yılında tamamladıkları siyasi birlikten sonra başladılar. İngilizlerin egemenliklerini devam ettirdigikleri Kızıldeniz üzerinden Arap bölgesine geciş saglıyamadıkları gibi bu yollada arap ülkesine ulaşmayı planmaktadır. 2. Wilheim ,derhal Osmanlı Padişahı 2.Abdülhamit ile temesa gecer. Demiryolları inşaatı 1888 yılında II. Abdulhamit ile Alman İmparatoru Kaiser Willhem tarafından imzalanan sözleşmeyle başladı.Almanlar Arap ülkelerindeki petrol kaynaklarına ulaşmayı planlarken Osmanlılar Arap Ülkesi topraklarında zor durumda kalan asker ve mühimmat nakliyesine öncelik verir. İstanbul Bagdat - Hicaz demiryolu İnşaatının en zor olan Toros daglarına Yönelirler Alman İmparatorlugu 2. Wilheim nin talimat vererek Devlet bankası Deutehe Bank Finas destegini hemen acıklar. O zamanlar Avrupanın en büyük inşaat firması olan Philipp Holzmann bu bölgeye giderek incelemelerde bulunurlar.


Belemedik eski görüntüsü
Bu incelemeden sonra bu bölgeye Bir şantiye kurmayı ve uzun süre burada kalacaklarını düşünmüşlerdi. Tünelleri ve Parınacakları Philipp Holzmann Rayları ise Krup firması Döşeyecek elektrik tesisatlarını ve lokomotiv üretimini ise Siemens firması sağliyacakdi, böylelikle Toros Tünellerinin inşatına başlanması için 1905 yılında Belemedik'e büyük bir şantiye kuruldu.

Şantiye kuruldukdan sonra;

Almanlar oldukca zevklerine düşkün oldukları İçin ve uzun süre burda kalacakları için Binlerce Alman-Türk işcilerin çalışacagı bu alanda Alman firmalarını harekete gecirerek bu bölgeye büyük bir şantiyenin dışında; okul, klise , hastane, cami, hamam hatta ve sosyal ev (Genel Ev) bile kurmuşlardır. Bu sayede Almanlar Döner sermaye kurarak işcilere ödüyecegi paraları bu yolla Bir kısmını geri çeke bilecekdi. Birde ilk olarak Çakıt deresinden akan sudan elektrik üretimide burda yapılmıştır. Çakıt deresinden akan soguk suyunda yüzmek için ve halen saglam olarak duran yaklaşık yüksekliği 5 km merdiven yapılmıştır...
Düzeltme: 5km.değil 150-200 metredir.Zamanla bazıları yerinden gevşemekle birlikte çoğu sağlamdır ancak inmek çok tehlikelidir( Gürkan ERDOĞAN' a Teşekkürler).


Bütün hazırlıklar tamamlandıkdan sonra gözle görülen en önemli özeliklerden birtanesi, görev bölümleri; İnşaat çalışmaları için oluşturulan Konsırium, Yahudilere mali işleri verirken Ermenilere yol ve tünel ustaları olarak görev yaptırmışlar.Alman vatantaşları ise daha üst düzey görev yapmışlar. Türkler ise daha cok beden işlerinde çalışmışlardır.maaş olarak Alman vatandaşlarına daha cok maaş ödenmiş Türklere ise 3 de 1 oranında ödeme yapılmıştır.


BELEMEDİK ; Belemedik köyünün ismi; köyün kurulu olduğu yerde demir yolu tünelleri yapılırken iki yandan delme işine baş­lanmış fakat aynı noktada birleşilememiş, bu noktada işçiler "eyvah bilemedik" demişler. Böylelikle Almanlar buraya Belemedik adını vermişler yukarıda bahsettigim gibi ilk elektrikde burda yanmaya başlamıştır; köyün konumu: Belemedik köyünün doğusunda Ebecik, batısında Dutlum oluk, güneyinde Toros dağlarının etekleri ve Toros vadisi, kuzeyinde yine Toros vadileri ve ortasından Çakıt çayı geç­mektedir. Belemedik köyü 700 rakımlı olup, ilçemize uzaklığı 9 km.dir. Köyün Adana'ya uzaklığı ise 80 km.dir. Rakımı: 700 metredir.


Almanların söyledigi gibi Torosların kalbine giden yolun yemyeşil doğasına ayran kaldıkları tapiyat tutkusuyla tünel inşatlarına başlamıştılar.Bu tünellerin delinmesinde kulanılan esirler bile olmuştur bu esirler ;ADANA - Müttefik kuvvetlerin Çanakkale boğazına ilk giren denizaltısı AE2,25 Nisan 1915'te Çanakkale boğazına giren, 30 Nisan'da Ali Rıza Bey idaresindeki Sultanhisar hücumbotu tarafından batırılan Avustralya birliklerine ait AE2 denizaltısı içindeki 32 mürettebatın tamamı Türk askerleri tarafından kurtarılmış. Esir alınan Anzaklar İstanbul'a, oradan Afyonkarahisar ve Almanlar tarafından Bağdat-Hicaz demir yolu kapsamında yaptırılan Adana Belemedik'teki tren istasyonunda tünelleri kazmakla görevlendirilmiş. Almanlar Büyük gayretler içinde Anzaklı eserler Almanlar Ve Ermenilerle birlikde büyük bir emek ve güçle tünelleri açmaya başlamışlardı öncelikle tünel çevresinde şantiyelere kurarak tünellere daha cabuk müdahale ve emniyetini saglamak için bir çok noktaya şantiyeler kurmuşlardır Bu şantiyelerde Alman mühendisler ve Alman üst düzey yöneticiler emir komuta zinciri içinde uzun uzun artı sıra tünelleri açmaya devam ediyorlardı. 1900 'lü yıların başında başlayan TOROS TÜNELLERİ inşaatı öte yandan Türk ve Alman işçilerin çalıştıdığı ve uğruna öldükleri İstanbul Bagdat Hicaz demiryolu İnşatı tarihinde Belemedikde önemli bir yer tutar.



Demiryolları inşaatı 1888 yılında II. Abdulhamit ile Alman İmparatoru Kaiser Willhem tarafından imzalanan sözleşmeyle başladı ve 1905 yılında Belemedik'e büyük bir şantiye kuruldu. Projeyle, Osmanlı'nın asker, eşya ve yolcu taşıması, Almanların da ihtiyaç duyduğu petrol kaynaklarına ulaşması planlanmıştı. Tren hattının en önemli ve zor geçiş noktası olan Belemedik-Hacıkırı arasında, 1905 yılında Almanlar tarafından 12 kilometre uzunluğunda, 22 tünel açıldı. 20 yıl süren bu tünellerin acılması sonucu Bugün ki halini almışdır

HACIKIRI KÖPRÜSÜ

Alman imparatorlugun Toros tünelerin zorluklarını aştıkdan sonra kolay olarak olmuyan bir İnşaata daha imza atmışlardı daha önce köprü ayaklarını inşaa ettikleri fakat trenlerin virajı alamaması nedniyle iki dagın arasına bir köprü yapma kararı alıyorlar


Eski köprü;


Almanlar tarafından 1905 yılında, 200 metre uzunluğunda, 100 metre yüksekliğinde inşa edilen demir yolu köprüsü virajlı olması ve heybetli görünümü ile dünyanın en değerli yapıtları arasında gösteriliyor. Çukurova'nın Anadolu'ya açılmasını sağlayan , Adana'nın Karaisalı ilçesindeki Hacıkırı Köprüsü, bir mühendislik şaheseri olarak, bir asırı devirmesine rağmen sağlamlığıyla, devasa oluşuyla dikkatleri çekerek, görenleri şaşırtıyor.


Yeni köprü;
Bağdat Demiryolu için hayati önem taşıyan Toros tünellerini inşa eden Alman mühendisler 1905 yılında Adana yakınlarındaki Belemedik'e şantiye kurdu. Şantiyeyle birlikte hastane, okul, kilise yaptılar. Ama Alman mühendislerden geriye kalan en görkemli yapı, 100 yılın sıcağına, soğuğuna, depremine bana mısın demeyen Hacıkırı Demiryolu Köprüsü oldu. 200 metre uzunluğunda, 100 metre yükseklikteki köprü, 100 yılın depremlerine ve zor koşullarına rağmen ayakta kaldı. Trenlerin 'aşılmaz' denilen Toros Dağları'nın arasından geçip gitmesini sağlayan ve 'bir mühendislik harikası' olarak nitelendirilen köprü, kuruluşunun 100'üncü yılında Çukurova'da turizme kazandırılmak isteniyor.


Köprünün yapılmasından sonra köprünün ihtişamına kapılan Alman mühendis köprüden bakarken aşağıya düşmüş:Ölmüştür ...

Daha Ayrıntılı Bilgi İçin;

http://www.hacikiri.com/

http://www.railsimturkiye.com/forum/viewtopic.php?t=1078

Teşekkür Ederim...

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~

26 Ocak 2008 Cumartesi

MARMARAY






Yapım Aşamasında........................







Teşekkür Ederim...

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~

24 Ocak 2008 Perşembe

HARAN'A SU GELİYOR










Merhabalar (Bu yazı daha şimdilik bir özettir, ilerleyen günlerde geniş açıklamalara yer vereceğim, öncelikle bir tanıtım fragmanı yaparak kısadan da olsa sizlere bilgi vermek istiyorum)

Dediğim gibi Haran'a su geliyor böyle bir türkü var. Dünyanın sayılı büyük su taşıma tüneli olan Urfa tünelleri bittiğinde ve Atatürk Barajı gölünden suyu Haran ovasına getirdiği zaman bu türküyü yörenin kavrulmuş, sıcağında çatlak topraklarında susuz tarım yapamayan köylünün diline dolanmıştı. GAP projesi bittiği zaman yöreye kalkıındıracak ve kurulacak barajlarla ülke geleceği için büyük bir kalkınma projesi. Cumhuriyetin bayındırlık alanında yaptığı en büyük çalışmalarından biri. Yörenin işsizlik sorununu azaltacak ve geliştirecek 1976 da temeli atılan 30 küsür yıllık dev projemiz GAP...


Bu projeye dikkat etmek istiyorum çünkü bugün o bölgede terör var, işsizlik var. İş için batıya özellikle İstanbul'a büyük göçler var. O bölgede terörün sebebi, sebep derken teröre destek veren ülkelerin, işine gelmeyen bir projeyi baltalamak için destek verdikleri terör örgütü PKK ve ülkemizn kayıpları can, mal daha neler...



GAP ın kısa tarihini rakamlarla birlikte vermek istiyorum;

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Fırat ve Dicle ırmakları havzasındaki Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin ve Siirt illeri topraklarını kapsayan barajlar, HES, sulama tesisleri, her çeşit alt yapı, tarımsal tesisler, ulaştırma, eğitim, sağlık gibi hizmetleri içeren projeler bütünü. GAP, Türkiye'deki ekilebilir toprakların %10 nu, ülke nüfusunun ise %7,5 ini içeren geniş bir bölgeyi kapsar. GAP ile 15 baraj (sonra bu 19 a çıktı) ve 21 hidroelektrik santralinin yapımı planlanmıştır. Bu projelerin gerçekleşmesi ile Türkiye elektrik üretimi bugünkü düzeyinin dört katına (22 Milyar kw/h) ulaşacaktır. Ayrıca proje ile 1.800.000 hektar alanını daha sulu tarıma açılması öngörülmektedir. GAP'ın yaklaşık maliyeti 9 Milyar Amerikan Doları olarak hesaplanmıştır. (Bu veriler 1995 yılına aittir daha geniş bir bilgiyi günümüz koşullarına göre yeniden düzenleyeceğim)



Teşekkür Ederim...

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~

Medeniyetlerin ortak dili;Şarap

Merhabalar;
Şarap insanoğlunun ve onun derin kültürünün belkide ilk meyvelerinden biridir. Kimi yazarlar özelliklede tarih yazarları savaşlarda akan kanları şaraba benzetirler, özellikle tercih edilen renk kırmızı olmasındandır. Kont Durakula bizim değişimizle Kazıklı Voyvoda o kanı şaraba benzetir "kadehin içinde ki ince zevk" dermiş. Hepimiz biliyoruz ki kimi dinler kutsallığını, kutsallığı kadar zararınıda vurgulamıştır. Yadudilerin kutsal şarabı hurma şarabıdır. Adı üzerinde belli olduğu gibi hurmadan yapılır. Bugün İsrail tarım sektöründe adedi 1,5 Doları bulan hurma yetiştirmektedir. Şaraba ne kadar önem verdikleri şu anda bariz bir şekilde ortadadır.Hıristiyanlar ise o kadar kutsallaşmıştır ki, İsa çarmağa gerilmeden önce ki son yemeğinde içtiği şaraptır. Da Vincini yaptığı resimde Son Yemek adlı yağlı tabloda da bunu anlatmaktadır. Öle ki hıristiyan dinince ister Kataolik kliseleri olsun ister Ortodoks kliselerinin tıpkı tek Tanrıya inandıkları gibi kutsal saydıkları şaraptır, şarabın varlığıdır. Öle ki doğan çocukları Ortodokslar şarapla yıkarlar, Katolikler şarapla çocuğu vahdis ederler. Son ilahi din olarak kabul edilen İslamda ise şarap bütünüyle haram kılınmıştır.


İleriki zamanda bu konu ile ilgili daha geniş bir ayrıntı vererek sizlere sunacağım...
Şimdi; ağzımızı tatlandıralım ve şarap nedir? Şarabın çeşitleri üzerinde durmak istiyorum...


ŞARAP ÇEŞİTLERİ

RENKLERİNE GÖRE ŞARAP ÇEŞİTLERİ
Kırmızı Şaraplar: Bu tür şaraplar siyah üzüm şırasının cibre fermantasyonu ile elde edilmektedir.
Beyaz Şaraplar: Bu tür şaraplar beyaz üzümlerin doğrudan preslerde sıkılarak şırasının fermantasyonu ile elde edilmektedir.

Pembe Şaraplar: Bu tür şaraplar ya kırmızı ve beyaz şarapların belirli oranlarda birbirlerine karıştırılarak veya siyah üzümlerden çok az renk maddeleri şıraya geçirilerek elde edilir.
(Şarabın gerçek renklerine göre renklendirdim)




İÇERDİKLERİ ŞEKER MİKTARINA GÖRE ŞARAP ÇEŞİTLERİ

Sek (dry, kuru) Şaraplar: Fermantasyonunu tamamlamış ve içerisindeki şeker miktarı yok denecek kadar az olan ( AB normlarına göre en fazla 5 gr/lt), tadında tatlılık duyulmayan şaraplardır. Bunların arasına sofra şarapları dediğimiz yemeklerle beraber günlük olarak içilen şaraplar girer. Sek şaraplardaki alkol oranları, olgunluk döneminde bulunan üzümün şekerinin fermantasyonu sonucu oluşur. Sek şarapların belirtilen kanunlar doğrultusunda alkol oranları en az %11 olmalıdır. Sek şaraplar beyaz, kırmızı ve pembe şaraplar olup alkol oranları en az %11’ dir

Tatlı Şaraplar: Tatlı şarap genellikle beyaz üzümlerden elde edilir. Bazen de kırmızı üzümlerden de üretilebilir. Bunların 3 çeşidi bulunmaktadır:

• Hafif Tatlı Şaraplar: Bir litresinde en çok 20 gram şeker içeren şaraplardır.
• Yarı Tatlı (Dömisek, Semi Dry) Şaraplar: Hafif Tatlı Şaraplar: Bir litresinde en çok 50 gram şeker içeren şaraplardır.
• Tatlı Şaraplar: Bir litresinde 50 gramdan fazla şeker içeren şaraplardır.

ÜRETİM TEKNİKLERİ FARKLI VE KATKILI ŞARAP ÇEŞİTLERİ
Likör Şarapları: Şaraplara karamel, pekmez veya şeker şurubu ve tarımsal kökenli etil alkol katılarak hazırlanmış, en az %16.5 alkollü tatlı şaraplardır. Likör şarabı tipinde Avrupa ve diğer ülkelerde bir çok çeşit şarap üretilir. Bunların en tanınmışları Sherry, Malaga, Porto, Marsala, Maderia ve Tarragona’dır

Vermut Şarapları: Başta Vermut Otu olmak üzere çeşitli baharatlar ile aromalandırılmış şaraplardır. İçlerine ayrıca alkol ve şeker eklenir. Katılan şeker oranlarına göre sek, dömisek ve tatlı vermut şarapları olarak üç tip bulunur. Litresinde en az 100 ml şarap içermektedir. Vermut şarabı üretiminde vermut otundan başka karanfil, ıhlamur, ardıç, Hindistan cevizi, kekik, şerbetçi otu gibi bitkiler de kullanılabilir. Bu otlar sıcak suda 3-4 gün bekletildikten sonra sıkılarak elde edilen özüt beyaz şaraba katılır.

Mistel Şarapları: Mistel şarapları üzüm şırasına alkol ilave edilerek fermantasyon yapılmadan elde edilir. Ülkemizde genellikle meyve şaraplarına verilen isimdir. Genel olarak Misket ve Narince gibi aromatik üzümlerin yüksek oranlı şeker içeren şıralarına tarımsal kökenli etil alkol eklenmesiyle %16-17 alkollü bir şaraptır. Üretim türü şarap kapsamına girmediğinden bu ürüne Mistel şarabı denilmektedir


Tıbbi Şaraplar: başta iştah ve öksürük şurubu olarak hazırlanmış bazı ilaçların ana maddesi olarak şarap kullanılmaktadır.

Reçineli Şaraplar: Bazı ağaçlardan elde edilen doğal reçinelerin şarapta çözündürülmesi ile elde edilir. Yunanistan’da milli içki olarak kabul edilir.


Meyve Şarapları: Meyvelerin sıkılmasıyla elde edilen meyve cibresinin uygun koşullarda fermantasyona bırakılarak elde edilen şaraplardır. Meyve şırası fermantasyona tabi tutulmadan önce içine bir miktar şeker veya şeker şurubu eklenir. Böylece az şekerli meyvelerden yüksek alkollü şaraplar elde edilir.Köpüklü veya Köpüren Şaraplar: Bu tür şaraplar iki çeşittir.
• Tabii Köpüren Şaraplar: Bu tür şaraplar, iki fermantasyon sonucunda elde edilir. Birinci aşama; taze üzüm şırasının fermantasyonu sonucu bildiğimiz şarabın oluşumu. İkinci aşama ise, kapalı kaplar içerisinde yapılır ve bu fermantasyonun sonucunda içinde fazla miktarda karbondioksit gazı ihtiva eden “köpüklü şaraplar” elde edilir. Bu şaraplara örnek olarak sadece Fransa’nın Champagne bölgesinde ve ismi Şampanya olarak tescil edilen şarapları sayabiliriz.
• Suni Köpüren Şaraplar: Bu tür şaraplar beyaz veya pembe şaraplara dışarıdan uygun miktarda karbondioksit gazı ve şeker ilave edilerek elde edilir. Bu tür şaraplara Champagne (Şampanya) adı verilmez. Çünkü Şampanya adını alabilmesi için karbondioksitin iki aşamalı kapalı kap fermantasyonundan ve ayrıca Fransa’nın Champagne bölgesinde yetiştirilen üzümlerden elde edilmiş olması gerekmektedir.


Teşekkür ederim

Çetin Poyraz ALPER ~çpa~